Sorunlarımızı Çözemiyoruz Çünkü Kafamız Çok Karışık
Sorunlarımızı Çözemiyoruz Çünkü Kafamız Fazla Karışık
Sorunlarımızı çözmeye uğraşmak yerine, ya üzerine bir önceki düğümü görünmez kılacak daha büyük bir düğüm atıyoruz, ya da sanki orada bir düğüm yokmuş gibi davranıyoruz. Halbuki sorunu çözmek için önce başımızdaki derdi tasvir etmemiz gerekiyor. Şöyle düşünelim, doktora gittiğimizde ağrılarımızı tarif ederiz. Acımızı, sızımızı tam şuramda doktor bey/doktor hanım diye muhatabımıza anlatırız. Derdi veren Allah'ın, Şafi ismi ile o sahanın uzmanı aracılığıyla bize şifa göndermesini bekleriz. (Zihin sekülerleştikçe bu hassasiyetimizi de kaybeder, niye ben hastalandım diye isyan ederiz, isyan ettiğimizi bilmeden. Bu da başka bir yazının konusu olsun.) Sosyal bilimlerde dahi böyledir. Önce ağrıyı, sızıyı, yarayı tasvir etmemiz gerekir. Tasvir önce dışarıdan başlar, sonra içeri doğru yol alınır. İçeri doğru yol alırken, tam kalbine vardığımız yerde teşhisimizi koyarız. Bu sütunun daimi okuyucuları biliyor, ısrarla evlilik üzerine yazıyorum. Eş seçimi, kapitalizmin oyuncağı olarak Sevgililer Günü kutlamaları, aşkına ilan alıp romantizm adına kapitalizmin tuzaklarına gönüllü düşenlerin hikayelerine tanıklığımı sizlere naklediyorum. Bilenler biliyor. Bilmeyenler için söyleyelim. Ne kadınlardan ne de erkeklerden yanayım. Kadim hakikatin peşinde, iz sürmeye çalışıyorum. İz sürerken kafamız nerede karışıyor, onu bulmaya çaba sarf ediyorum. Gayret bizden, tevfik Allah'tan.
Dün akşam Ebu Talip El Mekki'nin Kalplerin Gıdası/Azığı adlı eserini okurken karşıma bir bahis çıktı. Ah dedim tam da bu. Kafa karışıklığımızın sebebi, ruhumuzun alaca renklerle karman çorman olmasının sebebi bu işte.
Kalbimize doğan fikirlerin Allah katında yeri nedir? Buna nasıl karar veririz? Kalbimize gelen bir fikre karşılık akleden kalp olamamamızın sebebi nedir?
Şöyle sayıyor sebepleri Ebu Talip El Mekki:
1-Allah Teala'yı yeterince bilememekten kaynaklanan yakini iman eksikliği;
2-Batıl hükümlerin kapalı yönlerini bilememekten doğan ilim eksikliği;
3-Beşer tabiatından doğan ve nefse yerleşen heva ve heveslerin galip gelmesi.
Sorunların tasviri konusunda kadınlar yaradılıştan gelen bir ifade imkanına sahip. Erkekler ise yaratılıştan gelen bir mesafe ile yaklaşıyor sorunlara. Bazen mesafe, sorunu görmeyecek kadar uzakta tutabiliyor kişiyi.
Oysa sorunları çözmek için, tek başına içtenlik de tek başına mesafe de yetmiyor. Burada sorunları muhataplar için anlaşılır bir şekilde tasvir etmeye, analiz etmeye çalışıyorum.
Siz Ebu Talip el Mekki'nin üç maddesi üzerinde düşünün lütfen.
Düşüncenin yolu için bir hanım okuyucumun samimi mektubunu size ayak izi olarak takdim ediyorum:
Selamün aleyküm Fatma Hanım,
Hem kitaplarınızı, hem gazete yazılarınızı sıkı takip eden bir okurunuzum. Üniversite öğrencisi iken, vermiş olduğunuz bir iki dersinize de katılmıştım ama bizzat tanışma fırsatımız olmadı ne yazık ki.
Yazılarınızda bazen okurlarınızı tanımak istediğinizden bahsediyordunuz. Öncesinde bir iki mail yazdım ama göndermemiştim. Şimdi neden bilmem içimde çok yoğun bir yazma ihtiyacı hissetim. Sanırım son yazılarınızın konusunun genel olarak aile ile ilgili olmasından kaynaklanıyor.
Kısaca kendimden bahsedecek olursam, 27 yasındayım, evliyim, mesleğimi icra ediyorum. Eşimin işi dolayısıyla şu an A.'dayız. İki yıl burada kalıp döneceğiz ve ben de dil öğrenmeye çalışıyorum. Bir buçuk yıldır evliyim, henüz çocuğum yok. İmam Hatip müdürü iken 28 Şubat sürecinde görevinden hiç istemeyerek ayrılmış olan bir babanın çocuğuyum, annem ev hanımı. 5 kardeşiz ve kardeşlerimin ikisi doktor, (biri ABD de uzmanlığını yapıyor), biri mühendis, biri öğretmen. Ve Allaha şükür ki hepimiz İslami hassasiyetleri olan insanlarız. Çevremizdeki birçok insan anneme ve babama başarılarının sırlarını soruyorlar. Ama biz bu mesleklere sahip olmasaydık, yine aynı hassasiyeti taşısaydık, bilmem sorarlar mıydı?
Bizim evde kocaman bir kütüphanemiz vardı. Beşimiz de yanımızda kitap olmadan evden dışarı çıkmazdık. Hatta kız kardeşimle çanta alırken kitap sığabilecek mi diye bakardık. Şimdiyse markasına bakarak alıyorum sadece. Artık çok az kitap okuyorum, internette çok uzun yazı görünce çok dikkatimi çekmezse okuyamıyorum bile. Önceden 14 Şubatların tüketim için uydurulmuş günler olduğunu düşünürdüm, hatta biz nişanlıyken eşime bunu söylediğimde çok sevinmişti. Bu sene ise TV'den duyduğum bir cümleden etkilenerek eşime ne alacağını, ne sürpriz yapacağını sordum. Sonra 'yılgın anneler' yazınızı okuyunca kendimden utandım. Sosyal medyayı asla kullanmazdım. Şimdiyse tesettür kombinlerini görmek için giriyorum.
Yukarıda çok samimi bir mektup okudunuz. Soru şu: Siz bu mektubu nereden okudunuz?
Nerden gelip nereye gittikleri konusunda erkek okuyucularımız kendilerine bu kadar içerden bakıp eleştirebiliyorlar mı?
Fatma BARBAROSOĞLU